Monday, January 16, 2006

SEYİR DEFTERİ - TRIAL VERSION

EKİM 2005

Modern tıbba mı inanıyorsun yoksa el gücüne, ustalığa mı derseniz bu gün cevabım el gücüdür, ustalıktır. Son beş günümün ikisini hastane de birisini sanayide geçirdim. Hastane dediğim yer de yenilir yutulur değil. Bahçeler Zen felsefesiyle düzenlenmiş, koridorlarda da Buda sessizliği hakim. Öyle SSK hastanelerindeki karmaşa falan yok, boru değil Ankara’nın son gözdesi özel hastaneden bahsediyorum . Kronik öksürük şikayetiyle gittim hastaneye. Hostes kılıklı, bankacılar gibi giyinen, çıtır mı çıtır kızlar ordusu, hızlı ama kibar kibar konuşarak karşılıyorlar sizi. Ay üssü Alfa gibi salonlarda bekleyip, bal dök ya la ya da Şokella sür ye ofislerde muayene oluyorsun. Kısaca kendimi son derece yabancı hissettiğim bir yer bu hastane. İkinci gidişimdeki doktor karımın işarkadaşının kocası çıktı, az biraz geyik yaptık, kendimi gurbette hemşeri bulmuş gibi hissettim. “Abim, abim benim..” deyip öpecektim adamı nerdeyse. İlk günün sonunda hosteslerden biri elime bir anket tutuşturdu, ben de “Doldurup yarın getiririm” dedim. Doldurdum ve götürmeyi unuttum . “Tekrar hastanemize gelir misiniz?” sorusuna şöyle yazdım. “Hayır. Hizmetleriniz benim için çok pahalı ve henüz medikal yetenekleriniz hakkında yeterli fikrim yok”. Nitekim onca MR’a (Metal fırTına, Manyetik Rönesans) rağmen net bir şey bulamadılar. Ancak insana hoş bir güven duygusu veriyorlar. İki günün sonunda yaklaşık 600 milyon liramı aldıkları için kendimi çok daha önemli hissediyorum. Yani ben aslında sağlığı için onca masraf yapan modern çağdaş ve yakışıklı birisiyim. Üstelik bütün bu parayı Nirvana tevekkülüyle ödedim. Zen bahçesinin sırrı buymuş meğer. (Neyse ki toplam paranın sadece %30’nu ödedim, sağolasın özel sağlık sigortası, sağolasın İzocam).

Dün ise bütün gün sanayideydim. Hem bir iki küçük arıza vardı (sağ sinyal yanmıyor vs.), hem de kış bakımı yaptırayım dedim. Bu arada İstanbul’da şöförlüğümle ilgili rencide edici yorum yapılmış, hepsinin farkındayım. Ajandama yazdım, dönecem ben onlara, dönecem ağızlarını burunlarını kıracam. Bütün gün sanayide yani Başkent Oto Sanayi’nde geçti ama araba cillop gibi oldu. Motorun sesi bile değişti. Artık teyp dinlemiyorum, motorun sesini dinliyorum . Araba çok daha iyi durumda. Tıkır tıkır çalışıyor meret. Anadolu motiflerinden oluşan, kilim desenli bir de kılıf aldım cillop gibi oldu araba. Üstelik hastaneden çok daha az para verdim ustaya. Ayrıca tamirhanede “Yani şimdi adam çıkıyor ben sağcıyım, ben solcuyum diyor. Sen şimdi neye göre diyorsun ki bunu? Bu gün savaş çıksa en kıral sağcı da, en kıral solcu da gider savaşa” diyen birisiyle tanıştım.

Sonuçta arabam artık daha sessiz çalışıyor, bense hala öksürüyorum.

2 Comments:

Anonymous Anonymous said...

Bukowski tadı... Yer yer Ankara ile "kısıtlanmış" ve "zenginleştirilmiş".
Yazılırken bir yerlerden Tom Waits çalıyor gibi.
Blog hayırlı olsun, ben ve yandaşlarım çizimlerinizi de görmek istiyoruz :)

2:59 AM  
Blogger MehmetSaygin said...

Evet, bekliyoruz.

11:55 AM  

Post a Comment

<< Home