Wednesday, February 15, 2006

Seyir Defteri- Trial Versiyon

Gecikmeli Ocak Bülteni

Bu sene yani 2006 iyi gidiyor. Henüz bunu söylemek için erken biliyorum ama sanki geçen yıl yokuş yukarı çıkmışım da, şimdi aşağı iniyormuşum gibi bir his var içimde. Bakın 30 gün geçmiş bile.

New Year’s Resolutions yani yeni yıl kararları bizim kültürümüzde pek yoktur ama Anglo-Saksonlar pek meftunlardır bu kavrama. Her sene yeni kararlar alıp uzun listeler yaparlar. Benim listem yok ama bu sene biraz daha çok risk almak, hayatımda yenilikler yapmak niyetindeyim. Hatta şimdiden yaptığım bir şeyler var. Mesela hayatımda ikinci kez Sayısal oynadım. Yılbaşında herkes piyangoya yükleneceği için ben Sayısal’ı seçtim. Daha az kişiyle rekabet edeceğim için kazanma şansımın daha çok olacağı sonucuna vardım ama sanırım bir yerlerde bir mantık hatası var çünkü sadece üç tutturdum. Bunu bir başlangıç olarak görme eğilimindeyim. İkinci yaptığım yenilik ise kulaklarıma ağda yaptırmak. Bilmeyenler olabilir erkek berberlerinde alabileceğiniz komple hizmetlerden biri de kulak kıllarını aldırmaktır. Ben yıllardır bu kulak kıllarından musdaripim. (ya da muzdarip, her neyse!) Saçımdan, hatta sakalımdan daha hızlı büyüyor bunlar. Geceleri bazan bunların büyümesinin sesine uyanıyorum. Kırt kırt uzuyorlar gecenin karanlığında. Berberim hep yakmaya ya da ağdayla yolmaya çalışıyor kulak kıllarımı. Benim onlara özel bir bağlılığım falan yok da canım yanar korkusundan hep makasla ya da küçük kulak makinasıyla kılları aldırtmaya çalışıyorum. Bu senenin ilk tıraşında ne olacaksa olsun dedim ve berberin o sıcak, mavi macunu kulağıma sürmesine izin verdim. Şimdi kadınları daha iyi anlıyorum falan diyecek değilim. Aksine hiç anlamıyorum kadınları, anlayacaksam da sadece, siyah bacak kıllarını beyaz çoraplarının gözeneklerinden dışarı salan Alman kadınlarını anlıyorum. İnsan böyle bir şeye nasıl katlanır, nasıl razı olur? Artık arkadaş hatırı için bile çiğ tavuk yenmiyor. İşlem bittiğinde sırtım ter içindeydi ve kulaklarım alev alev yanıyordu.

Geçen hafta herkes gibi kara teslim olduk. İki gün evden hiç çıkmadım, sonunda kar zinciri almak için çıktım. Hep evde olduğum için yaşanan zorluklara televizyon vasıtasıyla şahit oldum. Kişisel olarak yaşadığım tek zorluk bütün gün Bulut’a bakmak oldu çünkü kendisini kreşe bırakmak için bile çıkmadım dışarı. Karla yaşamaya alışık olduğumu sanırdım ama evimize, bir tarafı en az üç metrelik bir yardan oluşan bir yokuşla ulaşıldığı için resmen hapsoldum eve. Ama ikinci gece bir ara dışarı baktım: etraf pırıl pırıldı. Ya ertesi gün çoğu okul ve işyeri tatil olduğu için insanlar geç vakte kadar uyumamışlardı ya da varolan ışık karda yansıyarak çoğaldığı için gece ışıldıyordu. Bir an bu güzelliğin bir süre sonra yok olacağına üzüldüm. Stockholm Sendromu bu olsa gerek. İnsan bir süre sonra kendini rehin tutakla özdeşleştiriyor, seviyor onu.

Bulut gittikçe ilginç bir çocuk oluyor. Hastalıklı bir hayal gücüne sahip. Bir yıldan fazladır hayali bir anne ve babaya sahip: Falit ve Ayşe. Bir ara Kado adında bir hayali arkadaşı vardı. Şimdi işi iyice abartıp kendine hayali bir aile kurdu. Kado yok oldu ama Falit ve Ayşe hala devam ediyor. Onlara bir kaç kardeş ve bebek eklendi. Yanlış, yapılmaması gereken bir şeyleri sürekli hayali çocuğuna mal ediyor. Durduk yere “Benim bebeğim kaka dedi, çiş dedi, bok dedi. Ama denmez di mi?” diyor. Ya da “Benim bebeğim Deniz’in yanağını sıktı”. Zaman zaman da hayali babanın otoritesini kullanıyor. Mesela yanlış bir şey yaptığında ona yap diyen Falit oluyor. Ya da birşey yemek istemezse, “ben Falitlerde yedim zaten” diyor. Bütün bunları ablama anlattığımda “siz onu bir doktora götürün” dedi. Oysa normalmiş böyle şeyler. Bir ara Emek’in bir arkadaşının oğlu Ayna grubuyla yaşadığını hayal ediyormuş. Arabda Cemil cam kenarına oturabilsin diye çocuk sürekli arka koltuğun ortasında oturuyormuş. Bir başka arkadaşımız ise hayali arkadaşlar için gecenin bir yarısı sofra kurmuş. Yani oluyor böyle şeyler de Bulut’un Ayşe’yi Emek’ten güzel bulmasını ben normal bulmuyorum. Güzeldir benim karım.

Umarım bir an önce kurtuluruz Falit ve ailesinden yoksa yavrum çifte Odipus Kompleksine maruz kalacak, bir baba yetmezmiş gibi iki babayla rekabete girişecek. (Not: Bu mesaja başlamam ve bitirmem arasında hayali aileye bir Mehmet Dede katıldı.)

1 Comments:

Anonymous Anonymous said...

Hayali bir kız arkadaş edininceye kadar masum bir şeymiş gibi görünüyor:)ama Bulut'a bir akvaryum alma vakti gelmiş gibi, falit, ayşe ve çocuklarını bire bir simgeleyecek kadar balık alınıp, hayal gücünü hafta da bir temizlemek zorunda kalacağınız bir akvaryuma yönlendirmek işe yarayabilir bence.

Hayali arkadaş olarak Ayna'nın Cemili'ni seçen vaka için de hergün belli bir dozda Ajda Pekkan dinletilebilir :-)

4:19 AM  

Post a Comment

<< Home