Friday, February 17, 2006

Seyir Defteri- Trial Versiyon: February 2006


Sevgililer Günü Hikayesi

Feminist hareket savaşlara çok şey borçludur. Savaşlar olmasaydı ve erkekler cephede telef olmasaydı, kadınlar toplumsal hayatta kendilerine hiç yer bulamayacaktı. İşte size anlatmak istediğim Sevgililer Günü hikayesi böyle bir ortamda başlar. D.H. Lawrence’ın “Biletler, Biletler”(Tickets, Please) öyküsü bu ama ben kendi bildiğimce anlatacağım.

19. yüzyılın sonunda bir İngiliz kasabası neredeyse boşalmıştır çünkü eli silah tutan herkes cepheye çağrılmış, geride de yaşlılar, kamburlar, sakatlar ve ürkek, hasta ruhlu gençler kalmıştır. Bir de kadınlar tabii... Erkeklerin yokluğunda kadınlar, evlerinden çıkıp dışarda, daha önce onlara yasak olan işlerde çalışmaya başlamıştır. Kasabayı baştan başa dolaşan tramvay hattında, örneğin, kondüktör ve müfettişler dışındaki bütün çalışanlar kadındır. Bunlar zamanla bir denizcinin gözü karalığını edinmiş kızlardır. Yolcuları itekleyip kakalarlar, kimsenin gözünün yaşına bakmazlar ve madencilerin doldurduğu bu kompartımanlardaki küfür uğultusunun arasında “biletler, biletler!” diye bağırarak, hiç rahatsız olmadan ilerlerler. Özellikle müfettişlerle flört eden kızlar “yarın sabah tren tekrar hareket edeceğine göre, gece nerede konaklamış, kime ne!” der gibidir.

Bu hatta çalışan iki kişi diğerlerinden farklıdır ve zaten öykü de bu yüzden yazılmaktadır. Birincisi müfettiş John Thomas’dır. Uzun siyah yağmurluğu, siperli şapkasıyla karizmatik bir adamdır. Konuşurken gri bıyıkları oynayan bu adam, nasıl desem, hep birileriyle flört eder. Hiç boşta kalmaz. Hatta çalışan bir sürü biletçi kız olduğundan, kızlardan biriyle bir süre takılır, kızı baştan çıkarır, trenler terminalde uykuya dalınca kızın elinden tutup, nemli tarlalarda, karanlığa doğru yürür, sonra da o kızı bırakıp başka bir kıza yanaşır. Nasılsa hatta bir sürü kız vardır ve kızlar sık sık işten ayrılmaktadır.

Diğer karakter ise biletçi kız Annie Stone’dur. Taş gibi bir şeydir Annie. Hakkını kimseye yedirmez, kendinin olanı savunmak için gözünü budaktan sakınmaz. Bir kavgaya giriyorsa ilk vuran o olur. İyi de vurur doğrusu. John Thomas hattaki bütün kızlar gibi Annie’ye de asılır ama sonuç elde edemez. Annie’nin zaten bir erkek arkadaşı vardır öyküde pek görünmese de. Annie John Thomas’a karşı boş değildir. Yolcunun azaldığı öğle saatlerinde John Thomas Annie’nin kompartmanına gelir ve ikili “cüretkar” bir muhabbete dalarlar. Annie, John Thomas’ı öyle iyi bilir, tanır ki! Gözlerinden, bıyıklarının oynayışından kendisine kur yaptığını bilir. Onun uzaklaşıp gitmesine izin vermez ama yanına da yaklaştırmaz. Annie John Thomas’tan epey hoşlanır aslında ama onunla çıkarsa ne olacağını, işin nereye varacağını bilir. Bilir, bilir ama işte nihayetinde o da kanlı canlı, küçük bir kızcağız, küçük bir ateş topudur.

Derken bir gün kasabaya panayır kurulur. İşten sonra Annie kendini panayıra atar ama bu panayır da yalnız çekelir nane değilidr. Nasılsa bir arkadaşa rastlarım diye düşünür Annie. Ama bilin bakalım kime rastlar? Elbette John Thomas’a. Bakışından, gülüşünden, bıyıklarının oynayışından John Thomas’ın kendisine kur yaptığını anlar Annie ama yanında biri olmazsa da panayırın tadı çıkmaz. John Thomas onu atlı karıncaya bindirir, bir tur daha deyince,- zaten öncekinin parasını John Thomas verdiği için, utanır hayır diyemez. Zaten bu John Thomas da yanında oturan kadına nasıl davranacağını, elini nasıl tutacağını, gözlerinin içine nasıl bakacağını çok iyi bilir. Sonra ejderhaya binerler. John Thomas, Annie’ye doğru yaslanır; elini omuzuna atar. Annie bir an ürkse bile panayırda yanında birinin olması iyi birşeydir, hava karanlık ve soğukken birinin elini tutması güzel bir duygudur. Zaten panayır savaştan payına düşen darbeyi yemiştir. O eski ihtişam ve ışıltı mumla aranmaktadır.
Sonra sinemaya giderler. Yan yana loş salonda oturular. John Thomas elini Annie’nin omuzuna atar. Annie’nin yanaklarını ateş basar. Zaman zaman ekran iyice kapandığında ya da film koptuğunda, yani salon iyice karardığında John Thomas, Annie’yi kendine daha da çok çeker. Film bittiğinde Annie ve John Thomas nemli, karanlık tarlalara doğru yürürler. Etrafta savaşın soğuğu vardır.

İlişkileri başladığında John Thomas, Annie’yi eskisinden de çok sever. Ama onun istediği zihinsel ve duygusal yakınlaşmayı esirger ondan. Aslında, onu artık daha çok sevse de John Thomas belli bir tarzı olan biridir. Annie onun sadece bir gece yaratığı olmasını istemez. Ona duygularıyla yaklaşır ve benzer bir karşılık görmek ister. İstediği olmadıkça da daha kıskanç olmaya başlar. Sonunda gerilen ip kopar. Annie ne yapacağını bilemez. Kontrolünü kaybeder; bir süre Leyla gibi dolaşır ortada. Nedense Annie hep farklı olduğunu ve John Thomas için farklı olacağını düşünmüştür; John Thomas’ın onu asla terkedemeyeceğini sanmıştır. Annie kısaca eşşekten düşmüşe döner.

Ama John Thomas’ın yeni bahçelere daldığını görünce intikam almaya karar verir. Daha önce John Thomas’ın flört edip terk ettiği kızlarla tek tek konuşur. Zaten kasabanın etrafındaki en az 10 köyde John Thomas’ın bir iki kırığı vardır. Adı kötü olaylara karıştığı için kimi kız onun yüzünden, onunla çıktığı için işten ayrılmıştır ama şirkette, zamanında John Thomas’ın fethettiği 10’dan fazla kız vardır hala. Kızlar bir gün John Thomastan intikamlarını almak için sözleşirler. Sadece John Thomas’ın çıktığı kızların çalıştığı bir gün ayarlanır.
Bu arada John Thomas son çıktığı kızdan da ayrılmış, düştüğü boşluktan eski kırıklarına doğru bakmaktadır. Hepsine bakar bakar ve yine Annie üzerinde karar kılar. Hem artık eskisi gibi tehlikeli de olmayacaktır Annie.

Kızların Terminalde bir bekleme odaları vardır. Burada çaylarını içerler, evlere dağılmadan önce ya da işe geldiklerinde bir kaç satır muhabbet ederler. İntikam için kararlaştırılan gün odada sadece John Thomas’ın eski sevgilileri vardır. Biraz sonra John Thomas kapıdan başını uzatır. “Merhaba kızlar. Dua mı ediyordunuz?” diye espirili bir giriş yapar. Yine kızlarla şakalaşmaktadır, onlarla konuşurken ağzı gözü oynamaktadır. Sonunda kızlardan biri “Ee John Thomas bu gün kiminle çıkıyorsun?” diye sorar yekten. “Hiç kimseyle. Bir ben varım, tek başıma” diye cevap verir. “Hadi John Thomas, hadi içimizden birini seç derler” derler. John Thomas hala kümesdeki horoz gibidir “Kimseyi gücendirmek istemem” der. “Sadece seçeceğin kişi gücenecek, merak etme” derler. Hala neşeli bir hava vardır bekleme odasında. Kimsenin de işin nereye varacağını bildiğini sanmıyorum. Sonunda şöyle bir oyun oynamaya karar verirler: John Thomas sırtını odaya dönüp gözlerini kapatacak, kızlardan birisi onun sırtına vuracak ve John Thomas kimin vurduğunu bilirse onunla çıkacak. Her nasılsa John Thomas uyanmaya başlar. Erkeliğe bok sürdürmemek için duvara yaslanır ama çok tedirgindir. Önce kızlardan birisi hafifçe vurur, sonraki biraz daha sert. Kızlar daha da sertleşmeden John Thomas işe uyanır ve kaçmaya yeltenir. Ama kızlar çullanır üstüne yere yıkarlar adamı.
Başta eğlenir gibi itip kakarlar adamı, daha sonra gittikçe sertleşirler. Diyorum ya aslında başlangıçta işin nereye varacağını kimsenin bildiğini sanmıyorum. John Thomas bir fırsatını bulup kızlardan kurtulduğu an kapıya koşar ama kapı kilitlidir. “Açın şu kapıyı!” diye bağırır. Kızlar hep beraber gözü kara bir orji havasında, “Seçmeden gidemezsin John Thomas, seç!” diye bağırmaya başlarlar. Annie “Hadi John, hadi!” diye bağırır. Neden bilinmez John Thomas, Annie’ye doğru, ileri fırlar. Annie belinden kemerini çıkarmış beklemektedir. John Thomas’ın hareketini görünce kemerin demirli ucuyla kafasına indirir adamın. Kızlar tekrar saldırılar, bu kez çok daha serttirler. Bir ara kızlardan biri kıravatını çekmiş neredeyse boğuyordur John Thomas’ı. “Seç John Thomas, seç!” diye bağırmaktadırlar bir yandan da. “Neyi seçeyim?” diye bağırır John Thomas zorlula ellerinden kurtulduğu bir an. “Evleneceğin kişiyi!” diye cevap verirler. John Thomas paçavraya dönmüş giysileri içinde kötü kötü herkese bakar. Kimseye yenilmeye, hiç pes etmeye niyeti yoktur. Lime lime etseler de pes etmeyecektir: kin dolu bir sesle “Annie, Annie’yi seçiyorum” der. Annie “Beş para etmezsin, seni istemiyorum, başkasını seç!” der nefretle. Sonra hep beraber “seni istemiyoruz!” derler ama aslında her birisi John Thomas’ın kendisine son bir kez bakmasını istemektedirler. Annie hariç; Annie’nin içinde bir şeyler kırılmıştır.

John Thomas ayağa kalkıp eciş bücüş olan şapkasını, paramparça olmuş yağmurluğunu, onlarla ne yapacağını bilmez bir halde alırken kızlardan birisi “Göze göz moruk. Şimdi delikanlı ol da daha intikam peşinde koşma!” der. John Thomas sessizce, başı yerde dışarı çıkar. Odada gergin bir hava vardır. Kızlardan biri “Pis herif!” diye arkasından bağırır. “Kapat çeneni!” diye kızı susturur Annie. Kızlar, sonra aceleyle hazırlanıp evlerine dağılırlar.

0 Comments:

Post a Comment

<< Home