Wednesday, September 27, 2006

Sıcak Ekmek

En son ne zaman sıcak ekmek yediniz? Ama öyle tost makinesinde ısıtılmış, mini fırında kururtulmuşundan değil. Üzerinde piştiği fırının sıcaklığı olan ekmekten bahsediyorum.

Ben geçen hafta neredeyse yiyordum. Gittiğim süpermarkette acele etmeden, aylak aylak alış veriş yapıyordum. Sonra aklıma ekmek almak geldi ve unlu mamüller bölümüne yollandım. Elime aldığım ekmeğin sıcak olduğunu görünce, birden ekmeğe tereyağ sürüp yemek geldi içimden. Alış verişi hemen hızlandırdım. Reyonların arasından neredeyse koşarak geçtim; koştukça ağzım sulandı. Çocukken yediğim tereyağlı ekmekler geldi aklıma, ağzım sulandı ben hızlandım, ben hızlandım ağzım sulandı. Kasaya giderken sepetimdekilerin çoğunu bırakıp ekspres kasaya gitmek geldi aklıma. En yakındaki standdan sola dönüp acil ihtiyacım olmayanları rastgele bir yere bıraktım. Sonra hızla expres kasaya seyirttim.

Ne zaman acelem olsa gidip ya en kalabalık kasayı ya da en beceriksiz kasiyeri bulurum. Bunu düşünecek zamanım yok, zaten diğer ekspres kasa marketin taa diğer ucunda. Hem bu kasa arabayı park ettiğim yere daha yakın. Çabucak iç hesaplaşmayı bitirip, birkaç kişiyi alış veriş arabamla sıkıştırarak kasaya yöneldim. Bir yandan işini hızlı yapsın diye imalı imalı kasiyere baktım, bir yandan da kasiyerin bir kişinin işini bitirme süresini tartıp, kaç dakika sonra arabada olabileceğimi hesapladım. O derece sabırsızlandım ki alış veriş arabamı olduğum yerde kısa hareketlerle ileri geri sürüyordum.

İnsanın kaderi kolay değişmez. Kasiyer yine yavaştı, belki de işe yeni başlamıştı ya da stajyerdi. Bunları önemli olduğu için söylemiyorum. Önemli olan ekmeğin hala sıcak olmasıydı. Bir bebeğin ateşini ölçer gibi arada bir elim ekmeğe uzanıyordu. Cüzdanımı hatta elimdekilerin tahmini tutarına yakın bir miktar nakiti elimde hazır tutuyordum.

Sonunda kendimi arabada buldum ve hızla sürmeye başladım. Akşamın ileri saatleriydi ve neyseki trafik yoktu. Ama yine de hiç acelesi olmadığı için ya da sadece yaşlılıktan yavaş yavaş gidenlere kornalar çalarak, uygunsuz yerlerde sollamalar yaparak, hiç yapmadığım kadar hızlı ve gözü kara sürerek arabamı eve yaklaşıyordum. Işıkta beklemek çok azap veriyordu çünkü geçen her saniye de ekmek biraz daha soğuyordu. Üstelik alış veriş torbası bağajda olduğu için yavrumun ateşini de ölçemiyordum. Eve yaklaştıkça tediriginliğim arttı. Eve yaklaştıkça kırmızı ışıklarda durmamaya başladım. Yola baktım boşsa geçtim. Daha önce hiç böyle birşey yapmamıştım çünkü işin ucunda alış veriş torbasında soğumuş, cansız bir ceset bulmak da vardı. Apartmanın park yerine iki giriş var. Hangisine yönelsem diye düşünürken az kalsın bisikletli bir çocuğa çarpacaktım. Park ettiğimde çizginin dışında kalmıştım ama şimdi bununla ilgilenemem. Gerekirse tereyağlı ekmeğimi yedikten sonra gelir düzeltirim.

Bagajdan torbamı aldım. Ekmek soğumuşsa o an bütün keyfim kaçacaktı. Ben de işin en azından keyfini uzatmak için ekmeği kontrol etmedim, hızla asansöre yöneldim. O an keşke marketten tereyağ da alsaydım diye düşündüm. O zaman ekmeği arabada yiyebilirdim. Ekmeğin uç kısmından büyükçe bir parça koparır, parçayı boydan boya yarardım. Tereyağ paketinin yarısını açar, kapalıkalan tarafından tutarak, ekemeğin bütün içi yüzü boyunca yukarı aşağı, yukarı aşağı sürerdim. En az 15 dakika kazanırdım, bir sürü de risk almak zorunda kalmazdım.

Zaman görecelidir. Asansörde geçen zaman her zamankinden daha uzun sürdü. Ayakkabılarımı çıkarmadan mutfağa gittim, buzdolabını açtım, çekmeceden bıçağı çıkardım. Neden bilmem aklıma Matriks filmi geldi. Ekmeği almak için torbaya uzandım.







Ekmek soğumuştu. Tereyağı buzdolabına geri koydum. Kızamayacak, küfür edemeyecek kadar keyifsizdim. Hem zaten kime küfür edecektim ki? Telefon edip bir kıymalı pide sipariş ettim. Evde kola vardı.

Geçen hafta neredeyse sıcak ekmek yiyecektim. Yiyemedim. İşte böyle oldu. Aslında tam böyle olmadı. Şöyle oldu: alış verişimi hızla bitirdim. Boş bir kasadan çabucak geçtim, arabamı buldum. Kırmızı ışıkta geçmedim, kimseyi sıkıştırmadım. Her zamanki gibi temkinli, uslu sürdüm arabamı. Asansörde sabırsızlandığım doğru ama eve vardığımda ekmek ne sıcaktı ne de soğuk. Ilık ekmeğe yağı sürüp yedim. Hiç de olağanüstü bir şey değildi yani. Çocukken yediğim sıcak ekmeklerin yanına bile yaklaşamıyordu. İlk dilimden sonrakileri bir görev duygusuyla, sadece doymak için yedim. Pide falan da istemedim yani. Evde kola da yoktu. İşin doğrusu bu ama yazılacak, anlatılacak birşey olamayacak kadar sıradan bir şey değil mi bu?

İnsan yaşadığı tatminsizliğin bile biraz kayda değer olmasını ister di mi?

0 Comments:

Post a Comment

<< Home