Thursday, March 23, 2006

Kayı'nın Kitabı

Kayı’nın Kitabı
Geçen ayın en iyi olayı Kayı’nın kitabı. Yazdan beri bekliyordum, içindeki karikatürlerin neredeyse tamamını görmüştüm ama yine de kitap halinde görmek hoşuma gitti.

Pek kimsenin haberi yok ama Karikatürcüler Derneği bir kaç yıldır çok önemli bir iş yapıyor ve üst üste karikatür albümü basıyor. Herhalde 30’u bulan bu albümler 80 kuşağı çizerlerini birarada sunması açısından çok önemli. Nasreddin Hoca’nın Torunları başlığıyla basılan bu albümleri bulmak maalesef pek kolay değil. Albümler dağıtıma girmiyor. Şu ana değin sadece DÖSİM (Kültür Bakanlığı Satış Yeri) ve Derneğin İstanbul’daki merkezinde gördüm.

Kayı
Bu mesajı okuyorsanız Kayı’yı muhtemelen biliyorsunuzdur. Tanışmamış olsanız bile benim kendisinden sitayişle (ne demek tam bilmiyorum! Bir arkadaşımın pek sevdiği bir ifadeyle “doğru kelime olmayabilir ama aklıma ilk gelen bu”) bahsettiğimi duymuşsunuzdur. Şu anda okumakta olduğunuz mecra her ne kadar samimi ve gayri-resmi olsa da, bu ifadelerle anılmayı hak etse de, kendisi için “Taşşaklı adamdır şerrefsiz!” demeyeceğim. Adam mevki, makam sahibi, toplumda yeri olan birisi. Üstelik terbiyeli adamımdır ben, belki başbaşa kaldığımızda sana söylerim Kayı’cığım!

Kayı’yı severim-bunu yazmam bile abes. Niye sevdiğimi falan yazmak niyetinde değilim. Karikatürcü yönünden de pek bahsetmek istemiyorum. Bunlarla ilgili birşeyleri aşağıda zaten okuyacaksınız. Söylemek istediğim, Kayı’nın kıskandığım, imrendiğim tek karikatürist olduğudur. Bu Kayı’ya mı övgü yoksa kendime mi tam bilmiyorum (=Bilmem kaç yüz yıllık karikatür tarihinde kimseyi sallamıyorum, bir tek Kayı’yı sallıyorum!). Ama işin aslı budur. Çizdiği bazı karikatürlerin imzalarını silip kendi ismimi yazmak ya da onun çizdiğini yırtıp aynı karikatürü tekrar çizmek istemişimdir. Buraya koyduğum karikatürlerin çoğu için hala böyle bir istek duyuyorum. (Bütün bunları burada duyurmasaydım ve Kayı’yı ustruplu bir kazaya kurban etseydim, kim bilir belki de yapardım.)

Bu isteğin sebebi elbette bir duygudaşlık. Kayı’nın çizdiklerindeki hüznü ve yabancılaşmayı seviyorum ben. Çizdiklerinin teması/konusu hüzün olmasa bile kompozisyondan, lekelerin ya da çizgilerin kullanımından, payınıza düşen hüznü alıyorsunuz. Aşağıdaki Don Kişot karikatürü işte böyle bir şey. Espiri aslında sevimli, hatta komik. Komik bir balonla kolaylıkla bir mizah dergisinde bile yayınlanabilir ama figürleri iyice arka plana atarak ve tüm anlatımı lekeyle yaparak bu hüzün duygusunu sağlamış Kayı. Pencere Önündeki Adam ve Maskeli Adamlar karikatürleri bence insanın birbirine ve dünyaya olan yabancılığını anlatan en iyi karikatürler. Varoluşun absürdlüğünü bu kadar kolay anlatan karikatürleri keşke ben çizebilseydim. Neyse anlatıp da karikatürlerin havasını bozmayayım.

Kayı’nın kitabının önsözünü ben yazdım. Onu da aşağıya koyuyorum.






Kayıhan Fırat. Yakın arkadaşım. 1969 doğumlu. Rize'de bir yerlerde doğmuş. Hemşin ya da Çamlı Hemşin'de, tam olarak hatırlayamıyorum. Liseyi Anakara’da, Resim Heykel Müzesi'nin arkasındaki lisede okumuş. Galiba iyi bir öğrenci değilmiş. Biz tanıştığımızda ODTÜ Maden Mühendisliği’nde okuyordu. Aslında, biz bir grup tıfıl karikatürist, daha çok ODTÜ Gülmece Topluluğu'nda okuyorduk. Kayı'yı biz orda tanıdık ve hep beraber acayip komik biri olduğuna karar verdik. Sıkı bir argo birikimi vardı. Ne de olsa Cebeci, Dörtyol çocuğu. Bir yandan da Karadenizli... Kısa bir süre sonra hep beraber Kayılar'ın Dörtyol'daki salaş pastanelerine takılmaya başladık. Başlarda utana sıkıla yediğimiz kuru pastaları ve içtiğimiz kolaları, kah geyik muhabbetine kah sanat ve karikatür konularına meze ettik. Aynı muhabbetler entel barlarında ve Paris Cafélerinde de yapılıyordu ama Kayı’nın ergen kilolarının müsebbibi Miki Pastanesi asla onlar kadar ünlü olamadı.

1988-1992 yılları arasında ODTÜ'de ona yakın grup sergisi açtık. Trabzon'a ve Sakarya'ya sergi turnesine gittik. Kere dergisini 5 kere çıkarttık. Sonra da kimimiz mezun oldu, adam sayılıp karikatürü bıraktı, kimimiz de varoluşuna bir anlam kazandırmak için çizmeye devam etti. Kayı çizmeye devam ediyor. 1994'de ilk kişisel sergisini açtı. Yarışmalardan da dört-beş tane ödül kazandı. İki ders kitabının illüstrasyonlarını yaptı.

Kayı’nın farklı bir mizah anlayışı var. Bir damarı Dörtyol delikanlı camiasından besleniyor, bir diğeri sanat ve edebiyat tarihinden. Her nasılsa Hip Hop’la Doğu Mistisizmi’ni aynı bünyede eritiyor. İyi bir karikatür arşivi var ama daha güzeli, Kayı bütün sahafları dolaşıp resimli ne bulursa alır. Tomi Ungerer'in masallara yaptığı pornografik yorumları, Alman Halk Türkülerini, İngiliz Tekerlemelerini, Varşova'nın 1940'lı yıllarında çekilmiş fotoğraflarını ve aklınıza bile gelmeyecek pek çok şeyi Kayı'nın kütüphanesinde bulabilirsiniz.

Bütün bu malzemeleri her nasılsa karikatürlerinde kullanır. Kayı’nın karikatürlerinin en güzel yanı, zaman zaman insanı sessiz bırakmasıdır. Gündelik dile çevrilemezler. Tam anlamıyla karikatürdürler ve karikatür dışında bir söylemle ifade edilemezler. Kayı kimi zaman geleneğin cazibesine kapılarak birkaç didaktik karikatür çizmişse de, çoğunlukla benim naçizane “imgeci karikatür” adını verdiğim karikatürler çizer. Karikatür sanatının geleceğini gördüğüm bu karikatürlerde bir mesaj ya da ders göremezsiniz. Çok komik olmaları da gerekmiyor. Bütün bunların yerine, tıpkı modern şiir gibi bir imge, hoş bir görüntü veriyorlar size. Toplumsal gerçekliği ya da yaşadığımız dünyayı yansıtmıyorlar, kendi gerçekliklerini yaratıyorlar. Böyle karikatürlerden birini bir arkadaşınıza anlatmaya kalkıştığınızda yukarda bahsettiğim sessizliği anlarsınız


Kayı imgelerini kağıt üzerine dökerken biçemdem biçeme geçer. İmgeye göre yönlendirir üslubunu. Kara bir imgedeki kasvetten hemen sonra, şeker mi şeker bir karikatür ve ona göre bir üslup görebilirsiniz. Kalın çizgiler, ince çizgiler, yalın, bol taramalı veya yoğun lekeli bir tasarım kullanırken imge öncelenir. Yani Kayı’nın üslupçuluğun kısıtlamalarından uzak, farklı anlayışlarla özdeşleştirilebilecek eklektik bir tarzı vardır.


Biz Kayı'yla her şeye güleriz. Harcı alem deyimle, kendimize gülmeyi de beceririz. Hatta, ölümlere bile gülebiliyoruz. Hani biz her şeye güleriz ya, Kayı'nın babası ölünce bir “Başın sağ olsun!” zor çıktı ağzımdan. Sonra da konuyu değiştirmek için Miki Pastanesi’ne bakıp "Burda bir değişiklik var!" dedim. "Evet, artık babam yok!" dedi Kayı. Hep beraber güldük ama sanırım ikimiz de gizli gizli ölüme gülünmemesi gerektiğini, ölümün hala trajik bir yönü olduğunu düşünüyoruz.

Son yıllarda Kayı’yla ayrı düştük. Eskisi kadar sık görüşemez olduk. Malum hayat gailesi, çoluk çocuk ve ekmek parası. İkimiz de yoğun çalışıyoruz. Ayrı şehirlerde yaşar olduğumuzdan beri de, yılda belki iki, belki üç kez görüşüyoruz. Ama köklü dostlukları bilirsiniz ya… Aradan yıllar geçer ama tekrar görüştüğünüzde, her şeye yeniden başlamanız gerekmez. Sanki en son dün görüşmüşsünüz gibi, daha dudaklarınızdaki merhaba kurumadan dalıverirsiniz muhabbete. İşte bu albüm benim için böyle bir şey olacak. Bundan sonra ne zaman Kayı’yı özlesem, açıvericem bu albümü ve…..

Merhaba Dostum!


5 Comments:

Anonymous Anonymous said...

Kahve içilebilecek kadar uzun Şenol Bezci sohbetlerinde hep adını duyardım Kayı hocanın, benim için bir çeşit istanbul efsanesi gibiydi, albüm vasıtasıyla artık zihnimde kısmen somutlaştırabiliyorum.
Özellikle Don Kişot çok keyifli.
"imge karikatür" teriminide cebime koyuyorum.
selamlar.

10:59 AM  
Blogger oblivionvoice said...

sayfan da yazin da pek chic olmush.
eline saghlik. gerisi gelir umarım. gelir degil mi? "sana ne!" diyebilirsin, tabii. ama elimde değil. garson yazısının sentaksı bulaştı galiba. kimbilir?
...
sevgiler...

oblivionvoice

1:25 PM  
Blogger homosapiens said...

senol, itiraf edeyim ben de cok kiskaniyorum su kayi'nin karikaturlerini. sinir oluyorum. bir de simdi kitap yapmis, ustelik bir tane daha yapacakmis. valla iyice keyfim kacti.

ya aslinda kayi'yla ilgili bir yazi'da ben yazmak istiyorum. neden hayallerinin pesinden kosmadiginin hesabini sormak istiyorum kendisine. bu kadar guzel seyler yaparken ve daha iyilerini de yapabilecekken neden ... neyse ya bu senin sayfan. burada kotu kelimeler yazmak cok uygun olmayabilir. ben yuzune karsi soylerim kayi'nin.

12:32 AM  
Blogger homosapiens said...

ya düsündüm sonra sunu da yazmaya karar verdim. Kayi'ya kiziyorum ve hesap sormak istiyorum ama ayni durum kendim icinde gecerli. hani cuvaldizi adama dürttük ama kendimize igneyi dokundurmaktan imtina ettik. neyse burada o igneyi kendime dürtme serefine ermis bulunuyorum. ey kendim, hayallerinin pesinde kosmamanin hesabini sormak istiyorum sana.

11:43 PM  
Blogger Şenol Bezci said...

Kayı'nın hayalleri mi var? Hiç söylemedi bana...

3:22 AM  

Post a Comment

<< Home