Monday, December 11, 2006

Gerçeği kabullenme

Gerçekliği Kabullenme

Bir kaç arkadaşıma şu soruyu sordum: “Çocuklarda gerçek kavramı ne zaman gelişiyor? Gerçekliği ne zaman kabulleniyor çocuklar?” Bu benim için önemli bir soru çünkü Bulut’la yaşadıklarımızdan gördüm ki çoğu kavgamızın sebebi Bulut’ta, yaşının gereği, henüz gerçeklik kavramının oluşmadığı, yeterince gelişmediğidir. Bir Pazartesi sabahı biz aceleyle işe gitmeye çalışırken Bulut sallana sallana giyiniyor, ayakkabılarını giyerken oyun oynuyor, arabaya yürürken yerde birşey görüyor ve onunla oyalanıyor ve bu arada sürekli ilgisiz konularda sorular soruyor. Ne’den ilgisiz sorular bunlar? Gerçeklikten. Bizim için o an tek bir gerçek var: Bir an önce iş yerine ulaşmalıyız yoksa başımız belaya girebilir. Oysa Bulut’un böyle bir kaygısı yok; acele etmesi gerektiğini kavrayamıyor. Biz onu bir yana çekiştiriyoruz, kendi gerçekliği ise bir başka yana. Ve kavga çıkıyor, kıyamet kopuyor. İçinde yaşadığımız gerçeklik çok da meftunu olduğumuz birşey değil; bize dayatılan, zorunlu olduğumuz bir gerçeklik. Ama yine de o güzel oğlumuzu içine çekmek için çaba sarfettiğimiz bir gerçeklik bu. Ancak böyle yaparak onu da normalleştireceğiz.

Bu konuda konuştuğum arkadaşlarımdan birisi bırak çocukları, zamane gençlerinde hatta yetişkinlerinde bile gerçeklik kavramının olgunlaşmadığını söylüyor. Kastettiği şimdiki gençlerin akıllarının bir karış havada olduğu, sorumluluklarının, hayatın onlara getirdiği kısıtlamaların farkında olmadığı. Katılmamak elde değil. Tiriti çıkmış bir moruk gibi görünmek istemem ama özel bir üniversitede 11 yıldır çalışan biri olarak, en azından benim içli dışlı olduğum kimi gençlerin bu gerçeklik hissinden gittikçe uzaklaştığını düşünüyorum.

Şöyle bir örnek vereyim: Geçen yıl sınıfımda üç öğrenci dikkatimi çekti. Bu öğrenciler devamsızlık haklarını dönemin başında kullandıkları için dönem ortasından sonuna kadar hiç bir dersi kaçırmadılar. Derslerimin eğlenceli olduğunu düşünürüm; elbette tamamen yanılıyor da olabilirim. Bu üç kişi yağmur çamur demeden bütün derslere geldiler. Ben onlara söz vermedikçe hiçbir tartışmaya katılmadılar, hiçbir soru sormadılar, hiç bir ödevi yapmadılar. Oysa ki benim dersimde geçip kalma yüzde yetmiş oranında bu ödevlere bağlıdır. Ve üniversitede geçme notu yetmiştir. Yani ödevleri yapmayan birisinin allame-i cihan da olsa geçme şansı yoktur. Basit matemetik işlemleri bunu açıkça göstermektedir. Ama bu üç öğrenci derslere gelmeye devam ettiler. Kimi zaman yakalarına yapışıp, “Siz ne yapmaya çalışıyorsunuz? Ödevlerin hiçbirini yapmadınız, dönem sonunda yüzde yirmilik bir finale girerek geçemezsiniz? Çoktan kaldığınızın farkında değil misiniz” demek istedim. Bir süre sonra beni bir süphe aldı: Yoksa bu çocukların gizli bir planı mı vardı? Çoktan kalmış olduklarını anlamış olmamaları imkansızdı, demek ki gizli bir panları vardı. Acaba son anda ortaya çıkıp “Hocam, bizi geçireceksiniz, yoksa ....” deyip eski zamanlarda çekilmiş uygunsuz fotoğraflar mı çıkaracaklardı ortaya? Ellerinde bir ses kaydı ya da video görüntüsü mü vardı? Kendimi yokladım; geçmişime gittim ve hayatımın hiç bir döneminde, bugün bana karşı kullanılabilecek yeterince ilginç birşey bulamayacaklarına karar verdim. Merakla son derse kadar bekledim ve hiçbir şey olmadı. Bütün yıl boyunca sürdürdükleri sessizlikleriyle veda ettiler dersime. Şimdi dersi tekrar alıyorlar ve benimle yaşadıkları tecrübe onların gerçeklik hislerine katkıda bulundu mu merak ediyorum.

Bulut’a gelirsek, benim güzel oğlum gerçeklik kavramıyla yüzleşmeye başladı. Bir zamanlar evde “ben kaplanım” diye dolaşıyordu. Sonra Örümcek Adam oldu, hopladı zıpladı mobilyalara tırmandı. Derken hayatına başka süper kahramanlar da girince duruma müdahele ettik. Aslında tek bir korkumuz vardı: Haberlerde duyduğumuz, kendini Pikaçu sanıp balkondan aşağı atlayan çocuk gibi bir boş anımızda, bir nara atarak kendini boşluğa bırakması (Bir süre pencere bile açmadık). Defeaten kendisine gerçek hayatta süper kahraman diye birşeyin olmadığını söyledik. O da ikna olmuş göründü. Sonra cümlelerimizde geçen herşeyin gerçek hayatta olup olmadığını sormaya başladı: Gerçek hayatta kaplan var mı? Gerçek hayatta aydede var mı? Gerçek hayatta kamyon var mı? Gerçek hayatta mamut var mı? Şimdilerde bu soruları daha az soruyor. Kategoriler yerlerine tam oturmadıysa da, gerçeklik kavramı bazen keyfi, bazen de beyefendinin keyfine göre düzenleniyor olsa da, artık bazı şeylerin sadece filmlerde, bazı şeylerinse gerçek hayatta olduğunu biliyor.

En son gerçek hayatta hırsız diye birşeyin var olduğunu öğrendi. Evde olmadığım bir akşam Emek’le yakınlardaki bir alışveriş merkezinde önce oyuncakçıya, sonra kitapçıya uğrayıp bir kitap almışlar Bulut’a. Yemek yemişler ve alış veriş merkezinden tam çıkarlarken Emek kitabı yemek masasında bıraktıklarını farketmiş. Durumu Bulut’a bildirip onu yemek yedikleri yere doğru çekiştirmeye başlamış. Bulut yine oyun gerçekliğinde olduğu için, sallanıyor, oyalanıyor sağda solda gördüklerine takılıyormuş. Emek “Bulut, hadi çabuk olalım, bak yoksa birisi alır kitabını” deyince, Bulut bir an duraklamış, “Gerçek hayatta hırsız var mı?” diye sormuş. Evet cevabını alınca da menzile doğru hızla koşmaya başlamış.

Bu konudaki en çarpıcı şey Bulut’un hayali ailesiyle ilgili bir gelişme. Bilmeyenler için tekrar yazayım Bulut’un yaklaşık üç yıldır hayali bir ailesi var. Anne Ayşe ve baba Falit’e zamanla dedeler, abiler ve ablalar da katılmıştı. İki hafta önce Bulut ve Emek bir dükkana girerken Bulut yol üzerindeki bir arabayı gösterip “Bak, bu Falit’in arabası” demiş. Emek hemen “Aa, belki Falit de bu dükkandadır, hadi gidip onu bulalım” demiş. Bulut aniden parlamış ve “gerçek hayatta Falit diye birinin olmadığını biliyorsun” demiş. Emek, “Ama oğlum, sen hep anlattığın için biz Falit’i gerçek sandık” diye itiraz edecek olmuş. Bulut hemen hikayeyi değiştirmiş: “Gerçekti ama Falit savaşa gitti ve orada öldü.” “Peki, Ayşe nerede şimdi?” “O da savaşa gitti, o da öldü.” “Çocuklar?” “Onlar da...”

Hikayeyi bildiğim için daha sonra ben de konuyu açtım ve yine aynı cevabı aldım ama Falit hala zaman zaman hortluyor. Bulut, Falit’i tam olarak öldüremiyor, gerçek dünyada var olmayı tam olarak kabul edemiyor. Ama gerçekliğe geçişin bir aşaması olan gelecek planları yapıyor Bulut: benim oğlum büyüyünce fabrikada çalışacakmış.

Bulut ilkokula gitmek istemiyor çünkü ilkokul öğrencilerinin okula tek başlarına gittiğine dair bir saplantısı var ve benim canım oğlum okul yolunu tek başına bulamayacağını düşünüyor. Bu yüzden de anaokulundan sonra bir fabrikada çalışmaya karar vermiş. Emek’le yaptıkları bir konuşmada bunu açıkça dile getirmiş. Konuşma nasıl başlamış tam bilmiyorum ama şöyle gelişmiş:

- Ben ilkokula gitmiycem.
- (Merakla) Niye oğlum.
- (Ağlamaklı bir sesle) Ben nasıl gidicem kendi başıma, yolları bilmiyorum.
- Biz seni götüreceğiz oğlum.
- Zaten büyüyünce arabayı da ben kullanıcam.
- İyi ya işte oğlum, kullanırsın arabayı büyüyünce.
- (Ağlamaklı bir sesle) Ama ben yolları bilmiyorum.
- Babanla ben senin yanına otururuz....
- (Kızgınlıkla) Önde bir kişilik yer var.
- Birimiz öne, birimiz de arkaya otururz, sana sağa git, sola git, deriz.
- (Yılgınlıkla ve ağlamaklı bir sesle) Ben sağımı solumu da bilmiyorum. Okula nasıl gidicem?
- O zaman oğlum sen anaokulunu bitirince çalışmaya başlarsın.
- (Sevinçle) Tamam. Ben fabrikada çalışırım.
- ......
- Fabrika yakın mı?
- Yakın oğlum, hemen evin yanında.

Oğlum büyüyünce, yani anakolunu bitirince, fabrikada çalışacak. Üniversite sınavı gibi dertleri olmayacak. Üstelik de aile bütçesine katkıda bulunacak. Bir baba olarak başka ne isteyebilirim ki? Hayırlısıyla bir de askerliğini çıkarsa aradan, çünkü gerçek hayatta askerlik diye birşey var.

2 Comments:

Anonymous Anonymous said...

İnsanlarda gerçeklik kavramının, tüm detayıyla yaşanılan bir cenaze ritüelinden sonra en fazla bir hafta ya da 40 gün sürdüğünü ve onun dışındaki zamanlarda mimikleri babalarımızı andıran süper kahramanlara benzemeye çalıştığımızı görüyorum.

Fatil'in şehit düşmesi 5 yıl sürdü de, yine bolca kurmaca ideal sevgiliye ne zaman başlanılacak ne zaman bitirilecek. Takipteyim :)

Selamlar,

11:50 AM  
Blogger homosapiens said...

e hadi şenol. uzun zamandir yazmıyorsun. yaz birşeyler.

3:32 AM  

Post a Comment

<< Home